Wednesday, October 31, 2007

Geçerliliği Sürekli Olan Yazı

İrem Konyalıoğlu[PSY1999]
Tarih: 12 Ksm 2004 13:19 Mesaj konusu:

Daha önce farklı bir forumda iki ay önce yazdığım bir yazımın, gündemi halen içeriyor olduğunu görmek ...... Var olmasını ümit etmek, var olacağına inanmak. Allah tüm insanlığın yardımcısı olsun. ................................................................ Sabah Osetiya da gerçekleşen katliamı anlatan bir sunum geldi bir arkadaşımdan ileti eki olarak. Kesildim, kaldım. O an bu an işe aklım gitmedi. Alt üst oldu içim. Göz yaşlarım içime akıyor. Durduramadım. Zulüm zulüm doğururmuş. Bir yerde okumuştum ‘Biz kendi kendimize zulüm edenler’ olduk diye. Bu dünyanın gördüğü kaçıncı katliyam, kaçıncı acı. Yüreğim dayanmıyor. İçim kan ağlıyor. Allahım insanların acımasızlığına son ver diyorum. Maddi çıkarlar, menfaatler için ölenlerin, sönen ocakların, yok edilen istikballerin sayısını tahmin bile edemiyorum. Nasıl bu kadar vahşi, nasıl bu kadar cani olunabiliniyor? Değer mi? Değmez. Hiçbirşey, hiçbir zaman, bir cani için bir gemi insanı feda etmeye değmez. Yapamazsın. Bir gemi dolusu cani için de bir masumu feda edemezsin. Kimine göre duygusal yaklaşım olabilir. Devrimler, ihtilaller kansız olmaz denebilir. Ne yapabilirim yüreğim kaldırmıyor, istikballerin istikballer yok edilerek yapılandırılmasını. İster savaş , ister terör. Nazarımda tümü katliam. Dünyayı tanımaya başladığımdan bu yana nedir bu acıların hikmeti diyorum. Ve hep aynı yere varıyorum; zulüm zulümden doğuyor. Çocuktum, hergün televizyonda bir büyük elçimizin, görevlinin veya başka başka birçok kişinin, bir takım terör örgütlerinin kendilerini ispatlamak adına öldürdüklerini dinliyordum. Güneydoğu da kaç köyün yok olduğunu, kaybedilen umutları izliyordum. Irak-İran hep savaş halindeydi, babama sorardım; ‘hem din kardeşleri, hemde nasıl oluyor sürekli savaş var’ diye. Afganistan-Rusya, Filistin-İsrail. Güney Amerika da 13 yaşında çocukların bazuka atışları yaptıklarını aklım almıyordu. Seneler geçiyordu ve katliamlar çoğalıyordu. Hergün bir öncekinden fazla, hergün bir öncekinden daha acı. Kökene inince hep madde menfaati, hep çıkar ilişkisine varan ana sebepler. Bosna Hersek ten gelen amatör kamera çekimlerini seyrettiğimde orta okuldaydım, ‘Allahım nasıl varlıklar bunlar ki, acı üretiyorlar’ demiştim. İlk defa simultane çevirileri duyduk, Amerika Irak’a girdiğinde. Afrika da sürekli bir kabile yok olup gidiyordu. Geriye sakat çocuklar kalıyordu. Cezayir, Libya; 21. yüzyıla yıpranmış ümitlerle giriyor, kutsal topraklar kabul edilen mezapotamya ‘asırlardır kanla sulanarak daha değerli kılınır’ mantığımı vardı bu tanımlayamadığım varlıklarda. Yeni yetişme çağlarında ses vermek gerek yetişkinlere, birileri dur diyemez mi canilere düşüncesiyle, Bosna Hersek ten Türkiye’ye gelen, ailelerini kaybetmiş arkadaşlarımla yürüsek mi, yazsak mı dedik.Başınız derde girer, çocuksunuz siz dediler. Yetişkinler neler yaptılar? İstanbul’a her gelişimizde bir yerlerde teröre kurban gitmeyiz inşallah diye düşünürdüm. . Mısır çarşısına her girişte şehadet getirdiniz mi? Biz getirdik. Birgün korktuğumuz bizim değil ama başka masumların başına geldi. Gayrettepe de dedemin evi emniyet müdürlüğüne yakındı. Gün gelipte bombalandığında, İstanbuldaydık. Patlamanın sesi halen kulaklarımda. Kuzenim doktor asteğmen olarak yaptı vatan görevini. O çok neşeli adam, halen suskun durgun, en az on sene geçti askerliği biteli. Sakat kalan gazilerimizi görünce, ne için oldu bunlar, bu hallere gelmelerine sebep olarak ne gösterilebilir diye düşündüğümde, cevap hep meta meta meta. İnançsızlık insanları nasılda karartabiliyor. Manayı kaybettiğinde nasıl da madde tüm değerleri yok ediyor. 11 eylül oldu, onbinlerce insan ölüme ve dünya eleme sevk edildi. Herkes birbirine güvensiz, ürkek bakışlarla bakmaya başladı. Yine Irak, yine Rusya, Çeçenistan, Filistin. İstanbul değimliydi kışın çığlıklar ve göz yaşıyla çınlayan. 28 yıllık yaşam tekrarlanan ve acısı artan katliamları izleyerek geçti. Hayat zaten zor, umutlarla tutunuluyor. Gelgeç meseleler için, tükenip yok olacak sınırlı kaynaklar, metaları elde etmek uğruna, ÜMİTLER, GELECEK, SEVGİLER nasıl bitirilir. İnsanlık bunu kendi kendine hazırladı diyor, içimden bir ses. İnançsız, materyalist zihniyetlerden başka ne beklenebilir. Gönül sesi susmuş olanlardan bunların gelmesi çok mu zor? Dünya sorguluyor bunlar neden, nasıl çözülür diye. ‘Sprituality and Religious Belief should be solution’ deniliyor. Papa da, o da, bu da bunu diyor. Ve halen birileri manayı yok edip meta bağımlılarını üretmeye devam ederek zulümleri arttırma adına faaliyet gösteriyor. Hayatta hiçbir şey meta için feda edilmeye değmez. Bunu bilir bunu söyler gönlüm. Değmez, değmez, değmez……………..

Fatma İrem KONYALIOĞLU 10.09.2004

Friday, October 19, 2007

Gunce

Gelecekten feyz almış geçmiş karıştı günüme.
Tekrarları sahneliyormuşum gibi gelse de, zaman zaman.
Seneler öncesinde aşamadıklarıma, şimdilerde selam etmediğimin hazzını duyuyorum.
Hamlığı terk etmeye başladığınla, lezzetine eriliyormuş yaşamın.
Ve 'her yaşın keyfi başkadır' kelamı doğruymuş.
Yeni doğan gün sürerken, yaşam bitmesin istiyorsun ve diyorsun; 'henüz erken'.
Yaşın, ister seksen olsun, isterse yirmilerde gezen.
FIREKO;19.10.2007