Monday, December 24, 2007

Tatil Dönüşünde

Ekin

Hasat zamanı hüsran yaşarsan,
Ekmedin de, kaldın sanma.
Sınanabilirsin, emek verilenlerden.
Biçilecek pekçok mahsül beklerken,
Don gelir,
Kuraklık kavurur;
Heba olur beklediklerin.
Dünya hayatı değil midir,imtihan.
Kimi zaman da, hasatlarla gelir zorlayan.
FİREKO;24.12.2008

Wednesday, October 31, 2007

Geçerliliği Sürekli Olan Yazı

İrem Konyalıoğlu[PSY1999]
Tarih: 12 Ksm 2004 13:19 Mesaj konusu:

Daha önce farklı bir forumda iki ay önce yazdığım bir yazımın, gündemi halen içeriyor olduğunu görmek ...... Var olmasını ümit etmek, var olacağına inanmak. Allah tüm insanlığın yardımcısı olsun. ................................................................ Sabah Osetiya da gerçekleşen katliamı anlatan bir sunum geldi bir arkadaşımdan ileti eki olarak. Kesildim, kaldım. O an bu an işe aklım gitmedi. Alt üst oldu içim. Göz yaşlarım içime akıyor. Durduramadım. Zulüm zulüm doğururmuş. Bir yerde okumuştum ‘Biz kendi kendimize zulüm edenler’ olduk diye. Bu dünyanın gördüğü kaçıncı katliyam, kaçıncı acı. Yüreğim dayanmıyor. İçim kan ağlıyor. Allahım insanların acımasızlığına son ver diyorum. Maddi çıkarlar, menfaatler için ölenlerin, sönen ocakların, yok edilen istikballerin sayısını tahmin bile edemiyorum. Nasıl bu kadar vahşi, nasıl bu kadar cani olunabiliniyor? Değer mi? Değmez. Hiçbirşey, hiçbir zaman, bir cani için bir gemi insanı feda etmeye değmez. Yapamazsın. Bir gemi dolusu cani için de bir masumu feda edemezsin. Kimine göre duygusal yaklaşım olabilir. Devrimler, ihtilaller kansız olmaz denebilir. Ne yapabilirim yüreğim kaldırmıyor, istikballerin istikballer yok edilerek yapılandırılmasını. İster savaş , ister terör. Nazarımda tümü katliam. Dünyayı tanımaya başladığımdan bu yana nedir bu acıların hikmeti diyorum. Ve hep aynı yere varıyorum; zulüm zulümden doğuyor. Çocuktum, hergün televizyonda bir büyük elçimizin, görevlinin veya başka başka birçok kişinin, bir takım terör örgütlerinin kendilerini ispatlamak adına öldürdüklerini dinliyordum. Güneydoğu da kaç köyün yok olduğunu, kaybedilen umutları izliyordum. Irak-İran hep savaş halindeydi, babama sorardım; ‘hem din kardeşleri, hemde nasıl oluyor sürekli savaş var’ diye. Afganistan-Rusya, Filistin-İsrail. Güney Amerika da 13 yaşında çocukların bazuka atışları yaptıklarını aklım almıyordu. Seneler geçiyordu ve katliamlar çoğalıyordu. Hergün bir öncekinden fazla, hergün bir öncekinden daha acı. Kökene inince hep madde menfaati, hep çıkar ilişkisine varan ana sebepler. Bosna Hersek ten gelen amatör kamera çekimlerini seyrettiğimde orta okuldaydım, ‘Allahım nasıl varlıklar bunlar ki, acı üretiyorlar’ demiştim. İlk defa simultane çevirileri duyduk, Amerika Irak’a girdiğinde. Afrika da sürekli bir kabile yok olup gidiyordu. Geriye sakat çocuklar kalıyordu. Cezayir, Libya; 21. yüzyıla yıpranmış ümitlerle giriyor, kutsal topraklar kabul edilen mezapotamya ‘asırlardır kanla sulanarak daha değerli kılınır’ mantığımı vardı bu tanımlayamadığım varlıklarda. Yeni yetişme çağlarında ses vermek gerek yetişkinlere, birileri dur diyemez mi canilere düşüncesiyle, Bosna Hersek ten Türkiye’ye gelen, ailelerini kaybetmiş arkadaşlarımla yürüsek mi, yazsak mı dedik.Başınız derde girer, çocuksunuz siz dediler. Yetişkinler neler yaptılar? İstanbul’a her gelişimizde bir yerlerde teröre kurban gitmeyiz inşallah diye düşünürdüm. . Mısır çarşısına her girişte şehadet getirdiniz mi? Biz getirdik. Birgün korktuğumuz bizim değil ama başka masumların başına geldi. Gayrettepe de dedemin evi emniyet müdürlüğüne yakındı. Gün gelipte bombalandığında, İstanbuldaydık. Patlamanın sesi halen kulaklarımda. Kuzenim doktor asteğmen olarak yaptı vatan görevini. O çok neşeli adam, halen suskun durgun, en az on sene geçti askerliği biteli. Sakat kalan gazilerimizi görünce, ne için oldu bunlar, bu hallere gelmelerine sebep olarak ne gösterilebilir diye düşündüğümde, cevap hep meta meta meta. İnançsızlık insanları nasılda karartabiliyor. Manayı kaybettiğinde nasıl da madde tüm değerleri yok ediyor. 11 eylül oldu, onbinlerce insan ölüme ve dünya eleme sevk edildi. Herkes birbirine güvensiz, ürkek bakışlarla bakmaya başladı. Yine Irak, yine Rusya, Çeçenistan, Filistin. İstanbul değimliydi kışın çığlıklar ve göz yaşıyla çınlayan. 28 yıllık yaşam tekrarlanan ve acısı artan katliamları izleyerek geçti. Hayat zaten zor, umutlarla tutunuluyor. Gelgeç meseleler için, tükenip yok olacak sınırlı kaynaklar, metaları elde etmek uğruna, ÜMİTLER, GELECEK, SEVGİLER nasıl bitirilir. İnsanlık bunu kendi kendine hazırladı diyor, içimden bir ses. İnançsız, materyalist zihniyetlerden başka ne beklenebilir. Gönül sesi susmuş olanlardan bunların gelmesi çok mu zor? Dünya sorguluyor bunlar neden, nasıl çözülür diye. ‘Sprituality and Religious Belief should be solution’ deniliyor. Papa da, o da, bu da bunu diyor. Ve halen birileri manayı yok edip meta bağımlılarını üretmeye devam ederek zulümleri arttırma adına faaliyet gösteriyor. Hayatta hiçbir şey meta için feda edilmeye değmez. Bunu bilir bunu söyler gönlüm. Değmez, değmez, değmez……………..

Fatma İrem KONYALIOĞLU 10.09.2004

Friday, October 19, 2007

Gunce

Gelecekten feyz almış geçmiş karıştı günüme.
Tekrarları sahneliyormuşum gibi gelse de, zaman zaman.
Seneler öncesinde aşamadıklarıma, şimdilerde selam etmediğimin hazzını duyuyorum.
Hamlığı terk etmeye başladığınla, lezzetine eriliyormuş yaşamın.
Ve 'her yaşın keyfi başkadır' kelamı doğruymuş.
Yeni doğan gün sürerken, yaşam bitmesin istiyorsun ve diyorsun; 'henüz erken'.
Yaşın, ister seksen olsun, isterse yirmilerde gezen.
FIREKO;19.10.2007

Friday, August 10, 2007

Bye & Hi

Hayat 'bye' lar ve 'hi' larla dolu.
Bir cenaze, bir düğün,
Bir ölüm, bir doğum,
Bir acı, İKİ mutluluk.
Bazen bir-bir,
Bazen bir-İKİ.
Sanırım, bir-sıfır,
Veya sıfır-sıfır yok.
Anladığım kadarıyla,
Büyük insanlarda sayı çok.
Küçük adamlarda hane yok....
Ve büyükler küçüklerle karşılaşınca maç zevksiz,
İki büyük başbaşa koyunca, lezzet oluyor; eşsiz.

FİKO(10.08.07)

Sunday, July 22, 2007

Bahadır adında arkadaşım vardı

21.07.2007 günü, özel anlamlar yüklediğimiz bir arkadaşı kaybettiğimizi öğrendik.İzmir'de yetişen insanların, İzmir fuarını ziyaret edenlerin tanıdığı tatlı bir dosttu. Onun ismi; 'Bahadır' dı. Haberi dün akşam duyduğumda, 'Çocukluk arkadaşımı kabettim.' dedim. Kimileri için sadece bir fil ve otçul hayvalardan biri olabilen Bahadır; İrem'in çocukluk hatıralarıydı. İlköğretime başlayana kadar her cumartesi günü beslemeye gittiğimiz, tüm hafta boyunca ona götüreceklerimizi hazırladığımız ve birgün evimize gelebilmesi için planlar yapıp, hayaller kurduğumdu; Bahadır. Bahadır, şu anda hayatta olan ve olmayan birçok sevdiğimle ortak muhabbet paydamızdı. Kendimce, çocukluk hayallerimi anlattığımdı. Benim için; 5 yaşındaki İrem'in ışıl ışıl bakışları, tertemiz ve kırılmamış ruhu, kısaca; çocukluğumdu. Bizim eve hiç gelemese de, varlığıyla hatıralarımı birlikte sakladığımdı: Bahadır. Ve herkes gibi o da gitti. Bahadır'ı çok sevmiştik, bir bağ kurup, ona kendi hislerimizden yüklemiştik. Onun gidişi; senelerin geçtiğini, büyüdüğümüzü ve bir zamanlar nasılda saf ve masum olduğumuzu tekrar fark ettirdi. Kocaman cüssesiyle koşuşunu, çerez ve meyve yiyişini, hortumunu kaldırıp şahlanışını, koca kirpiklerini kırpıştırarak bakışlarını ve hepsinden öte; küçücük bir kıza yaşattığı mutlulukları hiç unutmayacağım.

Tuesday, July 3, 2007

Anladım

İstikrar aradım, hayatta.
Kendimde, bu doğrultuda yaşamaya çalıştım.
Hayran olduklarım vardı,
Başları ve sonları bir olamadı, kimilerinin.
Çıktıkları yollardan başkalarına daldılar,
Veya yan yollar oldu tercihleri.
Oysa, imrendiklerimdiler.
Erişebilir miyim, dediklerim.
Bir, iki, üç; derken
Bir yandan, kendimi yontmaya çabalarken,
İnançlarım oldu zedelenen.
Aslına bakınca;
Öğrenilen:
Takılınamazmış bir diğerinin hatasına.
Önemli olan; sendeki malzeme.
Herkes ve herşey eğri bile olsa,
Doğruluğuna inandıklarını yaşayabilmek maharet.
Kimselerin yaptığı kimseleri bağlamadan,
Yüreğinin yelkenlerini açabilmek,
Ömür denilen tarlanın boylarına.
Rüzgarını bilerek,
Doldurabilmek kanatları, tüm fanileri bakileştirmek adına.
FİKO(Fatma İrem KONYALIOĞLU; her daim hayran olduklarım ve anladıklarıma, 03.07.2007)

Friday, June 29, 2007

Dosta

Gönlüne ve fikre takıl.
Yakalayabildiğin her tarafından,
Doya doya yaşa hayatı.
Dünya ömrü kısa,
Dostluksa ebedi.
Şimdilik ertelenenler,
Sadece fani.
FİKO(Fatma İrem KONYALIOĞLU; bir dosta selamdan, 29.06.2007)

Friday, June 22, 2007

Sıcaklarda serin hayallerden

Sabahleyin bir arkadaş muhabbeti sırasında yazdığım bir iki cümle, hoşuma gitti. Paylaşmak istedim. Balık avlamaktan konuşuyorduk. Bir anda ötelere gittim.
Ve yazılanlar; 'Sonbahar kışa bakarken balık avlamayı severdim. Karaburun'a gidersin. Olmuşsundur lahana bebek ve rüzgar eser götürür tüm pürüzleri. Berrak suların çırpıntısından kısmet gelsin beklersin:) '. İrem den; sıcakhavada serin hayaller:)

Friday, June 15, 2007

Bakış

Dört ana elementi taşır beden.
Su, toprak, hava ve ateş.
Derler ki mayamız toprak,
Gidilecek asıl yatak.
Sularla şekillendi yaşam.
Bir damladan seller aldı tavan.
Ve havaya kavuşunca mekan,
Başladı sonsuz figan.
Ateşle, pişti kor oldu.
Bir kıvılcım; ya nur, ya da köz koydu.
Sonunda gönül, fikir, zikir doğdu.
Daha zaman vardı derken,
Bilmem ki ruhu neler alıkoydu??
Fiko;14.06.2007

Wednesday, June 6, 2007

OKS'den

Hep yardım sever kalın.
Hep kollayan, hep saran.
Son kişi de olsanız evrende, böyle olan.
Siz kalın böyle; bozulmadan ve yok olmadan.
FİKO(06.06.07; yardım sever bir grup insana)

Friday, June 1, 2007

YAZA GİRERKEN

Ruhum izinde, zihnim işte, gönlümse sevenlerimde.
Baktım ki bu halde dinçim, huzurlu dünyamda mutlu bir 'HİÇ' im:)
Sığınılacak olanı da, gelenleri ve gidenleri de bilip, idrak edince erişiliyor bahsettiklerime.
Tavsiye edilir, can bedendeyken YAŞAYINIZ.

İrem;01.06.07

Tuesday, May 8, 2007

Yolculuktan

'Ebediyen 'Elveda' i.. Hayatımdan gidenlerin hepsini ruhumdan da gönderiyorum i.. Bir bağ, bir irtibat, bir anımsatıcı olmayacak hale geçerek kurtuluyorum. Zihin ve gönül yorgunluklarıma, uykusuz gecelerime, iç sıkıntılarıma elveda diyorum. Bir kez daha büyüdüm, bir kez daha öğretileri sepetime koydum, başımı ileri çevirip yola koyuldum. '
Bunları yazabilecek kıvamlara gelmek kolay olmuyor. İçindekileri bir iki günde öğütemiyorsun. Kendini sorguluyorsun, kimseleri değil; kendini kabahatli buluyorsun. 'Karşındaki' gibi algıladıklarının, yaşananlarda sadece rol verilenler olduğunu düşünüyorsun. 'Asıl olan hikaye' diyip, hikayenin hatta romanın kendin olduğunu özümsüyorsun ve iç huzurunun yenilenişine vesile oluyorsun. İçinde burukluk kalmadan, kızgınlık, hiddet ve şiddet güruhlarını benliğinden atarak, tüm insani erdemlere yaklaşma çabalarıyla pür muhabbete dönüşüyorsun. Yaşamının yeni bir boyutuna, yep yeni ve daha güzel bir insan olarak geçiyorsun. Ve diyorsun ki;'teşekkürler; geçmiş zamanda rol dağıtılmışlara’.

Fatma İrem KONYALIOĞLU; 08.05.2007

Monday, April 16, 2007

İremce Kemce

14.04.2007 günü insanımız birlikte nasıl yürüneceğini gösterdi. Yürüyebiliritemizi fark etmişken durmamak gerek. 'Kendimizi bildik bileli yaşanan, PKK terörüne son verilsin' yürüyüşü için milyonlar olarak yürüyelim. Geçen gün bir çalışanımızın kuzeni Şırnak'ta gece nöbetinde şehit oldu. Medyaya yansıtılmayan kayıplardan birinin uğurlanmasına şahit olduk. Niceleri böyle gitti, gidenden fazla sayıda kimbilir kaç kişi sakatlandı. Zihinsel olarak engellenenden, yatağa mahkumiyet verilenlere kadar bir çok pırıl pırıl insan ziyan oldu. Yok edilen köyler, bitirilen hayatlarsa cabası. PKK terörüyse 'kürtlük' davası olarakta lanse edilemez, kayıplardan çoğu kürt vatandaşımızdı. İster er, ister geçmişteki mezra veya köy insanı, ister polis, isterse Ahmet-Mehmet ve nicesi; aralarında bir sürüsü de kürt kökenli vatandaşımızdı. Birilerinin cebi dolsun diye ziyan oluyoruz, her an canımızdan bir can daha kaybediyoruz. İstikbalimizden, kim bilir neler yitiriyoruz??? Birileri yitirmişse insanlığı, kaybedilmeyenlerle birlikte, kayıpları önlemek için de toplanalım. Bir başka terör için de meydanlarda milyonlar olalım; TRAFİK KAZALARI. OM sitesinde bu sebebe başlıklar atıldı. Herkes her ortamda serzenişte. Boray URAS'dı yolları tepen, evlat acısıyla seslenen. Madem yürüyebiliyoruz yüzbinlerle ,'TRAFİK TERÖRÜ'ne de çekelim dikkatleri. Bir nebzede olsa etkiler yolları kan gölüne çevirenleri. Maganda kurşunu, kapkaç madurluğu, töre cinayeti, ailede şiddet ve ortaya dökülebilecek nice sosyolojik-toplumsal ve bir o kadar hayati sorunlar için. Yukarıda bahsettiklerimin hepsi cana dokunan meseleler. Can olmadan, yaşama dairleri bilemeyeceğimize göre, CANA DOKUNANLAR İÇİN de yürümeli meydanlarda. Bin, on bin, yüz bin değil, 70 milyon yürüsek ancak yeter. Geç kalınmış yürüyüşlerden bahsetmiş olsakta, zararın neresinden dönsek kardır. Zamanı ve beraberinde istikbali yitirmekse; zarardır.
Not: Bahsi geçen konularda; mahalli ve bölgesel olarak, katılımcısı on binlere varmamış pekçok yürüyüşün yapılmışlığını bilmekle birlikte, bir ülkenin toplu hareketini düşünerek seslenmek istedim.
Fatma İrem KONYALIOĞLU

Tuesday, February 27, 2007

Üfürükten-köpükten

Bugün mail kontrol ederken, üç kadının Irak'ta idam edileceğini öğrendim ve durumu protestoya çağrı mesajı ile karşılaştım. Hergün ortalama 30+40+.... insanın, kadın-erkek-çocuk fark edilmeksizin öldürüldüğü katliam ülkesinde bu kadınların idam nedeni nedir? Beyan edilen sebep tipik dava açıklaması;"halkın refahına karşı suç" işleniyor olması. Sıradan ve geçiştirme bir açıklama. Boşanma davalarında da; 'şiddetli geçimsizlik, kültür, fikir ve yaşam farkı var' denilmesi gibi. Bu kadınların idam nedenini, mevcut medya açıklamalarından daha fazlasıyla bilen var mıdır?
Kadınlar ve çocuklar; en kolay ve bozuk para gibi harcanabileceği düşünülen varlıklar sanırım. Elbette hayvanlar ve bitkilerden sonra. Harcayanların kadınlar olabilmesi de, olayın dramatikliğini arttırıyor. Tüm ziyanların ardındaki temel nedeni araştırsak; nefsi-meta bağımlısı sebepleri bulacağız. İnsandır; yaşamının devamı için değil-zahiri zevkler ve gel geç olanlara kulluk sebebiyle, olur olmaz kıyımlar, kıyametler, felaketler yapanlar. Özetle; üfürükten-köpüktenler için kaybettik; zahmetle yetiştirilen, özenle yaratılan, eşsiz sanat eseri ve değerli olanları (insanları, ormanları, yok olan bitki-hayvan türlerini, v.b.). İsyanım var; kıyımlara, 'kadının ve çocuğun' yanlızlığına, kendi kendilerini bile sahiplenmeyenlere, herkesden önce birbirlerini yiyip bitirenlere, tüm bunları yaşarken susup kuytusunda gölgelenenlere.......

Thursday, February 22, 2007

Yaşama dair günden gelen

Günden gelen mısralar; hayata dair, yaşama dair.

Hülya

İnsanlar ve insanlar,
Ve insan olmayı bilemeyen canavarlar;
Yaşamı farklı kollardan sarmışlar.
Çeşit çeşit saldırılarla ruhları ve canları yarmışlar.
Sanmasınlar ki, kalır onlara dünya!!
Sanmasınlar ki, yok oluşları hülya!!
Saltanatlar baki kalmaz,
Niyetler halis olmazsa.

Fiko (Fatıma İrem KONYALIOĞLU) 22.02.2007

Hatırlarmısın vardı Tombi, Olsun Biraz da Hobi :)

Merhaba

Hatıralarımı canlandıran ve tebessüme vesile balıkçılıkla ilgili bir haber okuyunca, değerli ilham melekleri uğradılar. Bir iki mısra bırakıp ruhumu mesut kıldılar.

Oltalar fora

Kahveler termosda.
Arkadaşının sohbeti, çayla.
İster sülükle, ister Sardalye ile avla,
Felekten bir günü, balıkta tavla :)
Fiko (16.02.2007, Fatıma İrem KONYALIOĞLU)

Tuesday, February 13, 2007

İyi günde, kötü günde

Can dostlarımdan biri, birkaç günlüğüne İstanbul’a geldi. Sıkıntılı olduğum anlarımdaydım ve yanımda olmak istedi. ‘İyi günde, kötü günde ve her zaman’ benimleydi. Pek çok güzellikleri, zor gelenleri; iki kız kardeş, iki yoldaş olarak yaşamıştık. Düşündüm; geride bıraktığımız seneleri, birlikte gülüp, birlikte ağlayışlarımızı, sırlarımızı ruhlarımızla kaplayıp, ebedileşecek kardeşlik bağımızı i.. Dostluğumuz içten ve özden bir muhabbetle başlamıştı, sevgiyle ve samimiyetle yoğrularak haslaşmıştı. Yeri geldi, sefamızı çektik, zaman oldu; cefada birlikteydik. Eleştiren de, seven de bizdik. Yaradan dan ötürü yaratılanı sevmiştik ve karanlık gecede, insan suretinde yıldızı olanlardandık. Sevgililer günü kutluyor insanlar. Kutlasınlar. Moda olduğu için değil, birileri yönlendiriyor veya tüketim toplumundan esinlendik diye değil; insanca sevilebildiği için kutlansın, ‘Sevgililer Günü’. Sadece cinsiyet unsurlarıyla kısıtlandırılmadan, tüm muhabbet kaynaklarını içeren şekilde kutlansın. ‘İyi günde, kötü günde ve ebediyette de birlikteyiz’ diyebilenler için kutlansın. Gönül, insanlığın böylesi sevgileri; hayat arkadaşları, eşleri ve tüm sevenleriyle yakalayabilmesini istiyor.
Bu yazıyı yazdıracak hissiyata vesile olan kişinin de, böylesi hissiyatları yaşattıran tüm sevdiklerim ve sevenlerimin de; sevgililer gününü kutluyorum. Sadece bir gün değil, her gün onlara sevgimi yaşatabilmeyi istiyorum. Tüm bunları yaşananlar şükrediyorum ve ne kadar da şükretsem yetmez biliyorum.

F.İrem KONYALIOĞLU, İstanbul

Tuesday, February 6, 2007

Birden ve günden

Dün akşam yolda giderken, bir sohbet sırasında geliveren bir iki mısrayı paylaşmak istedim. Günden ve toplumdan ruha inenlerin bir çıktısı.

Neredeyiz?

Hüsran iklimindeyiz
Acılar içine sevk olmuşuz da, bilmemekteyiz.
Zehri alıp dursak ta, halimizi fark eder miyiz?.

Ziyanlarla solan çiçekler gibi kuruyup gitmesin hayat,
Bunun yarını da var bilerek, idrak edilmeli her an ve her uğrak.

Gelene selam, gidene vuslat,
Feyzine varmak gereken nimetmiş; ömür denilen seyahat.

05.02.07 FIKO (Fatma İrem KONYALIOĞLU)

Birlikte

Bu hayatta önemli olan: Birlikte kazanabilmek!! Birileri zayıf olduğu için değil; mertçe,yiğitçe, yetkinlikleri ve vasıfları değerlendirebildiği için kazanabilmek. Etrafındakiler, elde olmayan sebeplerle yıkılıp dibe vurduğunda; 'Varsın, aynı anda çizgiyi göğüsleyelim' diyerek, düşeni kaldırıp 'biz benden ehvendir' diyebilmek.Misal; bir koşu yarışı olsun. Başarı; düşenleri yenmek veya düşürerek yenmek değildir.Başarı; eşit koşullarda olabildiklerine fark atıp ipi göğüsleyebilmektir.

Birlikle kazanımlar dolu olsun ömrümüz.

F.İrem KONYALIOĞLU

Wednesday, January 17, 2007

Akıllı düşman, aptal dost, uzak mı olsun deli toz!!

Bize hoş gelsin veya gelmesin, herkesden öğrenecek birşeyler var. Kimisinden cehaletin en büyük kötülük olduğunu, kimisinden de kuantum fiziği ve felsefenin sentezini. Biri yaşam, diğeri ilim öğretisi. Her iksinin eğitmenleri farklı kulvarlardan olsa da, herkes birbirinden birşekilde birşeyler öğreniyor. Hoşlanmadıklarımızla olan irtibatlarımızı; istenmeyen e-maillerin veya pop-up mesajların bilgisayar başındayken bize ulaşmasına benzetiyorum. Lüzumsuz veya olumsuz görüyoruz, bunları. Oysa, onlarla karşılaştığımızdan sonra nelerden sakınmamız gerektiği konusunda bilinçli oluyoruz. Elbette bunlar şahsi fikirlerim. Yaşadıklarımdan öğrendiklerim. Böyle düşünmesek, olumsuz tecrübelerimizi kendimize nasıl kabullendiririz, diye soruyorum?